KÜTAHYA'NIN PINARLARI
Murat dağı ne kadar uzakta anne?
Bahar gelmiş midir kırlara?
Papatyalar açmış mıdır doyasıya?
Gelinciklerle kelebekler dertleşirler mi hâlâ?
Nerede evimiz şimdi?
O da komşularımız gibi cennete mi gitti?
Artık götürmeyecek mi “Muavin abim “beni Kütahya’ya…
Kanaryama yem alamayacak mıyım bir daha?
Ya anılarım?
Nereye saklandılar, hangi kuşun kanadına kondular?
Patlayan 'Mavi Balon'um muydu yalnızca?
Depremin ilk gecesini sabaha kadar ortaokulun bahçesinde
geçirmiştik. Yağan yağmurun etkisiyle yangın sönmüştü. Ama ölenlerin çoğu
yangından kaçamayanlardı. Kütahya’dan gelen ilk yardım ekibinde, görevli babam
da vardı. Bizim güvende olduğumuzu öğrenir öğrenmez sabahına gitti görevinin
başına. Enkaz kaldırma çalışmalarına…
Gün ağardığında Kızılay geldi ilkin, sağ kalanlar için
çadır kent kurdular. Bizi yağmurdan korumaya yarayan, üzerlerimize kapalı beyaz
Kızılay çadırları yeni evimizdi artık. Aş evi kuruldu, kadın ve çocuklara
yardım ekipleri bakıyordu.
Evimiz yıkılmamıştı, temelden dönmüş, duvarları
çatlamıştı. Bütün eşyalarımız içeride kalmıştı. Kaç günde kurtarıldı,
çıkartıldı hatırlamıyorum. Ama bir keresinde gitmek istedim. Beni de
götürdüler. Merdivenleri gördüm. Çıkamadım yukarı. Arası öyle açılmıştı ki,
gece yarısı oradan nasıl aşağıya indiğimizi anlayamadık bir türlü. Evimizin
karşındaki hamam bütünüyle yıkılmıştı. Ne çok severdim o hamamı... Her yer
enkaz altındaydı, evlerini terk etmek istemeyenler, çadırlarını yıkıntıların
önlerine kurmuşlardı. Yürüyordum nereye bastığımı bilmeden, molozların altında
kim bilir kimler yatıyordu…
Meydanlığa geldiğimizde doğduğum kasabanın yerle bir
olduğuna tanıklık ettim. Belki de bu yüzden gelmek, görmek istemiştim.
Tarihe bakan gözlerimin diyaframı olabildiğince açık, beş
yaşında ilk fotoğraflarımı çıplak gözlerimle çektim.
Kanaryam kurtulmuştu, kafesinde mutluydu. Ne bulursa onu
yiyordu, bizim gibi onun da seçme şansı yoktu. Sağ kurtulmuştuk ya, gerisi
boştu…
Bir sabah “Arif Arif” diye seslenerek çıktım çadırdan
dışarı.
“Efendim “dedi bir ses…
Şaşkın dönüp baktım ki, bir çift mavi göz gülümseyerek bana bakıyordu…
“Beni mi arıyorsun” dedi…
“Hayır! Kanarya mı” dedim…
“Kahkaha attı, Arif mi senin kanaryanın adı?”
Başımı evet anlamında salladım…
“Gel bakalım o zaman, biraz sohbet edelim” dedi…
Askerliğini Kütahya’da yapan Arif abiyle böyle tanıştık.
Aslen Erzurumlu olduğunu, askerlik görevi için Kütahya’da bulunduğunu, depremle
görevli olarak geldiğini, enkazdan yaralıları nasıl kurtardığını anlattı bana…
Benim çok cesur bir çocuk olduğumu söyledi sonra, soramadım neden diye?
Ben de Kanaryamı getirip tanıştırdım onunla… İki adaş pekiyi anlaştılar…
Cebinde küçük bir el radyosu taşırdı Arif abi. Radyosunu
açmadığı zamanlar, kendi söylemeye başlardı türküleri. Köyündeyken bağlama
çaldığından bahsetmişti bir keresinde. Ailecek sevmiştik onu. Çadırımızın
önünde iki koca taş vardı, sanki bizim için oraya konmuş gibi. Oturup üzerine
sigarasını içerdi. Ben de diğerine otururdum, o anlatırdı ben dilerdim. Masal
gibi, yalnızlığı paylaşır gibi, iki dost gibi…
Bir yavuklusu vardı Ahmet abinin köyünde, ismi Ayşe;
kocaman kara gözleri varmış söylediğine göre… Nişanlanmak istemiş gitmeden
askere, “askerden dön gel salimce, sonra demişler” gün sayardı bu yüzden ha bire.
Birliğinden ayrı biz gibi çadırlarda kaldığı için ne mektup yazabilir ne de mektup
alabilirdi. İşi olmadığında gelir oturur taşının üzerine türkü söyleyip
dururdu, sigarası elinde…
İlk onun radyosundan dinlemiştim bu türküyü… Çok
sevmiştim, mavi gözlerindeki hasreti görüp gönlünün sesini işitmiştim…
Kütahya'nın pınarları akışır
Devriyeler kol kol olmuş bakışır
Asalı'ya çuha şalvar yakışır
Aman aman Vehbi öyle de böyle olur mu
Ah ben ölürsem dünya sana kalır mı
Salın gelip musallaya dayandı
Kar beyaz Vehbim al kanlara boyandı
Seni vuran oğlan nasıl dayandı
Aman aman Vehbi öyle de böyle olur mu
Ah ben ölürsem dünya sana kalır mı
Yöre: Kütahya
Kaynak kişi: Ahmet İnegöllüoğlu (Hisarlı Ahmet)
“Efendim “dedi bir ses…
Şaşkın dönüp baktım ki, bir çift mavi göz gülümseyerek bana bakıyordu…
“Beni mi arıyorsun” dedi…
“Hayır! Kanarya mı” dedim…
“Kahkaha attı, Arif mi senin kanaryanın adı?”
Başımı evet anlamında salladım…
“Gel bakalım o zaman, biraz sohbet edelim” dedi…
Devriyeler kol kol olmuş bakışır
Asalı'ya çuha şalvar yakışır
Aman aman Vehbi öyle de böyle olur mu
Ah ben ölürsem dünya sana kalır mı
Salın gelip musallaya dayandı
Kar beyaz Vehbim al kanlara boyandı
Seni vuran oğlan nasıl dayandı
Aman aman Vehbi öyle de böyle olur mu
Ah ben ölürsem dünya sana kalır mı
Yöre: Kütahya
Kaynak kişi: Ahmet İnegöllüoğlu (Hisarlı Ahmet)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder