Gecenin vuslatıdır sabah. Her yeni gün bir umuttur içimizde. Hayallerimize bir adım daha yaklaşmanın muştusudur. Gayrettir, emektir daha iyiye daha güzele. Hiç bitmeyecekmiş gibi sarılmaktır yaşama.
Günaydın! Demekle artık ben hazırım bugüne. Hazırım
beni bekleyen heyecanlara zorluklara, başıma ne gelecekse gelsin baş edebilirim
çünkü ben varım insanım diyebilmektir.
Bir sabah duyduğunuz günaydınla bütün hayatınız
değişebilir… Bir sabah ve sonrasında bir daha hiçbir şey eskisi gibi
olmayabilir. Böyle zamanlarda içinizdeki bukalemun hareketlenir, heyecan ve
korkudan sıyrılıp sağduyunun kollarına bırakırsınız kendinizi. Nasıl olduğunu
bile anlayamadan uyum sağlayıverirsiniz olanlara. Ayakta kalmayı öğrenirsiniz
çarçabuk. Büyürsünüz yavaşça, kimse farkına varmadan öylece sessiz, öylece bir
anda…
Sabahtı. Saat 07.00 sularıydı. Masum bilmezliğimizle
kahvaltı sofrasındaydık. Televizyon açıktı. Siyah beyaz penceremizde kanıksadığımız
TRT yazısı... Fonda ki müzik ise bu sefer farklıydı “Yine de şahlanıyor
aman kol başının yandım da kır atı.” Hasan Mutlucan söylüyordu.
Bu müzik ne anlatmak istiyor? Bu müzik bize neyi haber
veriyor? Bu müzikle bize hangi olağandışılık aksettirilmek isteniyor?
İşte bu müzik, gizlice giriyor evlerimize ve bize
olacakları söylüyor. Bir müzikle Türkiye Cumhuriyet’inin olağan üstü halleri
halkına bildiriyor…
Açılış ve haberler, “Türk Silahlı Kuvvetleri bu sabah
gerçekleştirilen bir müdahale ile Kıbrıs’ın Kuzeyini havadan ve karadan
kuşatmış, Kıbrıs topraklarına Türk askerleri çıkartma yapmıştır.”
Tarihler, 20 Temmuz 1974’ ü gösteriyor.
Adaya ilk ayak basan Türk askerleri
Helikopterlerle mühimmat naklediliyor…
İlk çıkartma birlikleri…
Haber bu kadar sadedir. Yalındır. “Türkiye savaş
açmıştır. Barış için. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Kıbrıs’ta yaşayan Türklere
uygulanan zulüm ve baskıya daha fazla seyirci kalmamıştır. Türk halkı
kadını, erkeği, çoluğu çocuğuyla ordusunun ve devletinin yanında yer alacaktır.
Üzerine düşen görevleri yerine getirecek ve sonuçlarına millet olarak hep birlikte
katlanılacaktır.”
Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit, gazetecilere durumu
şöyle bildiriyor.
O sabah bütün evlerde aynı duygu, aynı heyecan, aynı düşünce hâkimdir. Ülkemiz savaşa girmiştir. Başbakanımız “savaş için değil barış için yapılan bir müdahale” olduğunu söylemiştir gerçi… “Askerlerimize umuyoruz ki ateş açılmaz ve kanlı çatışmalar yaşanmaz” demiştir Elbette bunun için her türlü tedbir alınacaktır.
Ancak bundan böyle, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına sivil
savunma koşulları öğretilecektir tedbir için. Sığınaklar hazırlanacak, sığınağa
gerekli malzemeler alınacak, geceleri olası bir hava saldırısına karşılık
karartma uygulanacaktır. Evlerde ve her türlü meskûn mahalde. Kırk yaş altı her
Türk erkeği, askerdir bundan böyle…
Bir çocuk için heyecan verici bir durumdur bu. Sıkıcı yaz
tatilinden kurtulmaktır, hayatımıza renk gelmiştir adeta. Bir çocuk nasıl
bilebilir ki savaşın neler getireceğini…
Bir çocuk, babasıyla kömürlüklerini sığınağa çevirir,
yiyecek ve içecekleri kuru yerlere gizleyerek İlk yardım malzemelerini öğrenilir.
Bir çocuk acil müdahale nedir? Yaralı nasıl taşınır? Kırılmalarda nasıl atel
bağlanır, öğrenir. Bir çocuk, mahalledeki komşularıyla birlikte sivil savunma
eğitimine katılır. Lacivert yağlı kâğıtlarıyla pencere camları kaplanır, çocuk
bunu öğrenir. Geceleri evlerin ışıkları gizlenir, çocuk öğrenir. Siren
seslerinin anlamlarını, tüfeklerin adlarını, tankların manevra kabiliyetlerini
öğrenir bir çocuk. Uçakların her havalanışında yüreği hoplar ve dua eder onlar
için. Bir çocuk jet pilotu olmak ister büyüdüğünde. Hava harp okulunda
okumak ister, hayalleri değişir. Ama bilmez o vakitler kızların Askeri okullara
henüz alınmadığını, o hayal eder yalnızca…
Oyunlarımız değişmişti… Evcilik, okulculuk, komşuculuk
faslı bitmişti. Kız- erkek karışık savaşçılık oynuyorduk. Erkeklerde adeta
yarış yapıyorduk. “Her Türk Asker Doğar” diye talimlerle başlıyorduk güne.
Siper kazıp içine giriyorduk. Tahtadan oymalı tüfeklerimiz, su mataralarımız,
belimize taktığımız kemerlerimizdeki fişekliklerimizle hazırdık biz de savaşa
artık…
Geceleri el fenerlerimizle sokaklardaydık. Eskişehir
karanlıktaydı büsbütün. Ay ışığında 2. Hava Komutanlığından havalanan jetlerin
sesi bizimle bütünleşmişti. Onların seslerini duymadığımızda rahatsız olmaya
başlamıştık. Siren sesiyle başlayan karartma, yine siren sesiyle son bulurdu,
her gece o siren sesini bekler olmuştuk…
Haberler yakın takiple izlenir, olaylar kaçırılmazdı.
Büyük küçük kim varsa siyasetin ve askerliğin detaylarını konuşurduk ev
toplantılarında.
Milletçe el ele vermek ve bütünleşmek fikriyle olsa
gerek, televizyon ve radyolarımızda en çok çalan şarkı Ayten Alpman’ın
söylediği bu şarkıydı. Dilimize ve yüreğimize yerleşmişti, vatan sevgisini bu
şarkıyla tazelemiştik bir kez daha…
Havasına suyuna taşına toprağına
Bin can feda bir tek dostuma
Her köşesi cennetim ezilir yanar içim
Bir başkadır benim memleketim
Lay Lay...
Anadolum bir yanda yiğit yaşar koynunda
Asıklar destan yazar dağlarda
Kuzusuna kurduna Yunus'una Emrah'a
Bütün alem kurban benim yurduma
Lay Lay...
Mecnun'a Leyla'sina erisilmez sirrina
Sen dost ararsan kos Mevlana'ya
Yeniden dogdum dersin derya olur gidersin
Bir baskadir benim memleketim
Lay Lay...
Gozu pek yanik bagri turku soyler cobani
Zengin fakir hepside sevdali
Ben gonlumu eylerim gerisi Allah kerim
Bir baskadir benim memleketim
Havasina suyuna tasina topragina
Bin can feda bir tek dostuma
Her kosesi cennetim ezilir yanar icim
Bir baskadir benim memleketim
Lay Lay...
Anadolum bir yanda yigit yasar koynunda
Asiklar destan yazar daglarda
Kuzusuna kurduna Yunus'una Emrah'a
Butun alem kurban benim yurduma
Lay Lay...
Mecnun'a Leyla'sina erisilmez sirrina
Sen dost ararsan kos Mevlana'ya
Yeniden dogdum dersin derya olur gidersin
Bir baskadir benim memleketim
Lay Lay...
Gozu pek yanik bagri turku soyler cobani
Zengin fakir hepside sevdali
Ben gonlumu eylerim gerisi Allah kerim
Bir baskadir benim memleketim
“20 Temmuz - 14 Ağustos 1974 tarihleri arasında süren bu
müdahale sonrası, 1975 yılında Kıbrıs Türk Federe Devleti, 15 Kasım 1983'te ise Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kurulmuştur.”
“ Kıbrıs Barış Harekatı sonunda tarafların kayıpları
şöyledir: Türk Silahlı Kuvvetleri, 415 Kara, 65 Deniz, 5 Hava, 13 Jandarma olmak üzere toplam: 498 şehit ve
1.200 yaralı vermiştir. Kıbrıs Türk tarafı ise, 70 mücahit ve 270 sivil ölü, 1,000
yaralı olmak üzere, Kıbrıs Türkleri genel olarak 1672 şehit ve binlerce
yaralı vermiştir. Rumlar ve Yunanlar ise 4 bin ölü, 12.000 yaralı vermiştir.
Savaşın dışında olmasına rağmen BM Barış Gücü askerleri
de kayıp vermiştir: 3 Avusturyalı asker ölmüş, 24 Avusturyalı, 17 Finlandiyalı,
4 İngiliz ve 3 Kanadalı asker
de yaralanmıştır.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder