GAMZEDEYİM DEVA BULMAM
Uyumak zordur kimi zaman. Ilık bir bardak sütün içine
karıştırılan bal bile kar etmez bazen. Tatlı bir uykunun içinde gizemli
âlemlere doğru uçarken birden uyanıp kan ter içinde evinde, yatağında hissetmek
istersin kendini. Güvenmek gerekir hayata tazelemek umudu, sevinci bir daha…
Uyku akar gözlerinden, sen dua edersin içinden görmemek için aynı kâbusu
yeniden. Geçti çoktan o karanlık geceler dersin. Bilirsin gelmeyecek artık
gidenler, akan ırmağın suyu dönmeyecek gerisin geriye bir daha…
Zil çaldı.
Zil çalar uyanırız. Zil çalar kalkarız… Zil çalar okula
koşarız. Zil çalar, teneffüse çıkarız. Zil çalar midelerimiz okul kantininden
25 kuruşa, hamur olmuş lahmacunları alır sustururuz bu zili. Sıcak sıcak
sepetinden çıkan lahmacunlar mis gibi kokarlar. Ellerimiz yanar,
midelerimiz doyar.
Çil çalar sınıflardan fırlarız, ellerimizde çantalarımız…
Başlarız hep bir ağızdan;
“Zil çaldı. Ördek suya daldı. Zil çaldı.”
Önce bahçeye, sonra atarız kendimizi caddeye. Kimi koşturur
nedense. Kimi sakindir her zaman ki gibi. Kimi arkadaşının girer koluna. Kimi
yürür okul yolunda, yalnız başına…
Oyundur her şey nasılsa, çocuk olunca!
Okul yolu düz gider
Çocuklar bayram eder.
Öğretmenler olmasa
Emekler boşa gider.
Okul yolu taş olur
Çalışkanlar baş olur.
Tembel tembel gezenin
İki gözü yaş olur.
Şarkı söyleyerek okuldan çıkmak ve neşeyle o çantaları
sallamak ne keyiftir bilene…
Kızlar bir grup, erkekler başka bir grup yürürler evlere
doğru. Sokağına gelen ayrılır gruptan, ertesi günü görüşmek üzere…
Cumartesileri okul yarım gündür. İstiklal marşı söylenip
göndere bayrak çekildi miydi başlar hafta sonu tatili…
Bir Cumartesi günüydü. Gelenler pek azdı okula. Biz bir avuç
çocuk çıktık yola. Üç kız bir arada, bir de biraz uzağımızda “Narkissos”la;
Birden durdu ve dedi ki “Kim bizim eve kadar çantamı taşımak
ister?”
Havada bulduk parmaklarımızı bir anda…
Kızların ona olan ilgisinin farkında, kendine duyduğu özgüvenle
bu tablo karşında, mağrur gülümsedi…
“Kura çekelim o zaman aranızda” dedi
“Gerek yok” dedim ben. “Üçümüz de taşırız”.
“Nasıl olacak o” dedi.
“Üst yoldan gideriz, her birimiz bir sokak taşır”. Dedim
Ve elinden kaptığım gibi çantasını, baktım arkamda kala
kaldı…
Öğrenmek için evinin tam yerini, işte bu iyi bir fırsattı…
Üç sokak dolaşıp getirdik çantasını evine. Konuşmak için
bulduk bir sürü bahane. Kendini beğenmişliğini perçinlemek miydi niyeti, yoksa
evini öğrenmemizi mi istemişti bilemedim. Ama öyle çok konuşup öyle çok güldük
ki. Birlikte olmak ne kadar da keyifliydi onunla. Bildiğim tek şey bundan
sonra, aklımın yalnız ‘O’nda kaldığıydı…
23 Nisan törenleri için öğretmenimiz bir tiyatro oyunu
sahnelemek istiyordu. Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler oynanacaktı. Türkçesi ve
ezberi iyi olan öğrenciler arasından bir seçme yapıldı. Ancak Pamuk prenses ile
prens rolü ikişer kişi arasında paylaştırıldı. Hangi grup daha iyi ezberler ve
daha iyi oynarsa, onlar sahneye çıkacaktı…
Seçilen prenseslerden biri bendim, seçilen prenslerden biri
de “O”.
Fakat ayrı gruplardaydık. Ne olurdu sanki
birlikte oynasaydık. Ben başka bir prensle provaları yapıyordum, o başka bir
prensesle… Hayal kuruyordum her gece ikimiz seçiliyorduk, ben beyaz elbisem ve
tozpembe pelerinimle çıkıyordum karşısına… Uzun saçlarımda pembe yapma
çiçeklerden bir taçla… Bana kırmızı gül uzatıyordu reveransla… Gülü nazikçe
alıyor ve kokluyordum yavaşça…
Seçimler yapıldı, sonuç açıklandı. Bizim grup kazanmıştı.
Sevinmeli miydim yoksa üzülmeli mi bilemedim…
Pamuk prensi oynayacaktım evet
ama neredeydi hayallerimdeki prens karşımda?
Okuldan
ilk ben çıktım, çünkü dayanamamıştım. Eve gelene kadar ağladım. Hayaller ile
gerçeklerin farkına ilk kez vardım… Radyomuz yetişti imdadıma bıraktım kendimi
onun beni saran huzuruna. Barış Manço söylüyordu daha önce olduğu gibi yine o
yumuşak sesiyle, yine Uşşak makamından sımsıkı yakalıyordu beni…
Gamzedeyim deva bulmam garibim bir yuva kurmam
Kaderimdir hep çektiğim inlerim hiç reha bulmam
Elem beni terk etmiyor hiçte fasıla vermiyor
Nihayetsiz müteakiben doğrusu ömür yetmiyor
Elem beni terk etmiyor hiçte fasıla vermiyor
Nihayetsiz müteakiben doğrusu ömür yetmiyor.
Tatyos Efendi’nin en tanınmış eserlerinden biri olan bu
şarkı, yol arkadaşım olacaktı bundan böyle uzun ince hayat yolculuğunda…
Yaşanacak her hayal kırıklığında ilk kucağını o açacak, birlikte daha nice
badireler atlatılacaktık. Yeniden doğrulup, topladığımız kırıklarla devam
edecektik uzayıp giden bu bitimsiz yola…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder